3 Haziran 2008 Salı

Bir ömür yetmez.

Siete pronto?

Ferzan Özpetek için gay aşkları anlatıyor diyenler fena yanılıyor. Bir kere hiç bir Ferzan Özpetek filminde lezbiyen ilişkiye rastlayamazsınız. Bırakınız ana karakter ya da ana mevzu olmayı, o kalabalık arkadaş gruplarındaki yan elemanlar bile lezbiyen değildir. Ferzan Özpetek gay ilişkileri değil, bir erkeği sevmeyi anlatır çünkü. Bunu da ya bir erkeği seven bir erkeğin gözünden ya da bir erkeği seven bir kadının gözünden anlatır. Ama kahramanımız erkek de olsa, kadın da olsa anlatılan aynı aşktır. Cahil Periler'de aynı adamı seven adam ve kadının sonunda birbirlerini sevmeleri de şaşılacak bir şey değildir bu yüzden.

Ferzan Özpetek hiç de alışık olmadığımız dünyaları, durumları, insanları ve ilişkileri o kadar yumuşak, içten ve inanarak anlatıyor ki, sanki biz bu hayatları zaten biliyormuşuz zannetmeye başlıyoruz bir noktadan sonra. Saturno Contro hakkında bu yüzden bu kadar çok kişi ağız birliği etmişcesine ''Amaaan şekerim bu Özpetek filmleri de hep aynı'' diyor. ''Neymiş, bi takım gay adamlar, işte uzun tahta masalarda makarna yemeler felan...''

Halbuki çok cesur konular dönüyor Saturno Contro'da. Bir şekilde birbirlerini bulmuş ve birbirlerinin ailesi haline gelmiş arkadaş grubunda çoğumuzun kenarından bile dolaşamayacağı hayatlar yaşanıyor. Sevgilisi ondan çok daha genç ve çok daha güzel (yakışıklı?) birine aşık olduğunda bile ondan vaz geçmeyen, onu bırakıp gitmeyen, o arkadaş grubundan çıkmayan ve kendine gay değil ''ibne'' diyen Sergio, bilmem kaç yıllk evlilik ve iki çocuktan sonra başka bir kadına aşık olan ve hayatındaki bu yeni deneyimi de hayatındaki en önemli insanla yani karısıyla birlikte yaşamak isteyen Antonio, mükemmel olmamanın aslında mükemmel bir şey olduğunu sonunda kabul eden Angelica, gerçekleri kabul etmeyen ve uyuşturucularla kendi gerçekliğini yaratan Roberta... Bu yan hikayelerin hepsi de tek başlarına bir film olmayı hak ediyorlar bence.

Ha film bazı yerlerde kopmuyor mu? Sanki bizim ilgi ve alakamıza ihtiyacı yokmuş gibi devam etmiyor mu? Ediyor. Ama Özpetek'in sinema dili o kısımları da affettiriyor bence. Lorenzo'nun beyin kanaması geçireceği akşam bundan habersiz en güzel kıyafetlerini giyip hazırlanması, Roberta'nın Lorenzo'nun ölümünü kabul edemeyip onu sağlıklı ve neşeli bir şekilde arkadaşlarıyla gülüp eğlenirken hayal etmesi ve çalan neşeli müzik, Antonio'nun sevgilisiyle konuşmadan meydanda yaptığı uzun yürüyüş...
Yalnızca bu sahneler Saturno Contro'yu benim nazarımda pek iyi bir film yapmaya yetti.







2 yorum:

miocaro dedi ki...

Bu yorumun her kelimesine ayrı ayrı katılıyorum. her filminde kendine has öykü kurgusu, perdeden söküp kendi hayatıma katasım gelen yumuşacık görsel dili ile kitleleri hayran bırakmasa bile beni gönülden bağlamıştır. tam da aşağıdaki yorumda anlatılanlar yüzünden.

"Ferzan Özpetek hiç de alışık olmadığımız dünyaları, durumları, insanları ve ilişkileri o kadar yumuşak, içten ve inanarak anlatıyor ki, sanki biz bu hayatları zaten biliyormuşuz zannetmeye başlıyoruz bir noktadan sonra."

not. hep aynı şeyi anlatıyor diyenler kendi hayatları ile diğerlerinin arasındaki farkları göremeyenler sanki biraz.

banullah dedi ki...

not. hep aynı şeyi anlatıyor diyenler kendi hayatları ile diğerlerinin arasındaki farkları göremeyenler sanki biraz.

Ben de bu yorumun her kelimesine katılıyorum!:)